Wellcome to my blog.. (Hoşgeldiniz, her blog kaydının altında Türkçe versiyonu bulunmaktadır)

Archive for April, 2011

Gerçek Sanallık Kültürü

IBUBTHE ITL-504 Yansıma

 Gerçek Sanallık Kültürü:

Elektronik İletişimin Entegrasyonu,

İzleyici ve Dinleyici Kitlesinin Sonu ve İnteraktif Ağların Yükselişi

Düz anlamıyla yazı (çizgisel yazı), M.Ö. 35.000’de Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. Alfabenin doğuşu, çivi yazısı ile Sümerler’e yani günümüzden 5000 yıl öncesine dayanır. Modern alfabenin kökeni ise Mısır alfabesinden esinlenen Fenikelilere dayanır. İlk alfabe olarak bilinen Fenike alfabesi sadece ünsüzlerden oluşmuştur ve kendisinden sonra gelen alfabelere kaynak oluşturmuştur. Ticaret ağırlıklı Fenikeliler sayesinde bütün Akdeniz çevresine yayılan bu alfabe, daha sonra Araplar, İbraniler, Yunanlılar ve Latinlerin alfabelerinin türemesinde örnek alınmıştır. [1]

 

İlk Alfabe: Fenike Alfabesi

Yunan alfabesi Fenikelilerden alınmıştır. Bu alfabenin özgün yanı, ünlü harflerin de alfabeye düzenli olarak eklenmiş olmasıdır.

 

Yunan Alfabesi

 Bu gelişmeler paralelinde yaklaşık aynı dönemlerde Yunanistan’da ve Çinde, yerel yazılarda birlik oluşturulmuş ve işlek yazı ortaya çıkmıştır.

İlk alfabe sayesinde, sembollerden geliştirilen bir iletişim unsuru ile bunlara yüklenen anlam sayesinde en önemli unsur olarak şunlar karşımıza çıktı:

–          Sözlü iletişimin sınırlarının aşılması sağlandı

–          Yazıya dökülen bilginin farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda iletişimi sağlandı.

–          Toplumda bilgi birikimi sağlanmaya başladı

–          Toplumsal bir zihin oluşmay başladı

–          Yazının icadı ile soyutlama gelişmeye başladı (Soyutlama Nedir?: örneğin köpek yazınca her bireyde farklı köpek algıları olsa da bütün köpeklerin ortak gösterimi kafamızda oluşur. Bu ortak olgu ve algı, köpeğe ait soyut kavramdır)

–          Alfabe ile ayrıca bilgi paylaşımı sağlanmaya başlandı

Alfabeden sonra iletişimde önemli bir sonraki gelişme, sesli ve görsel araçların çıkmasıdır. Yani önce fotoğraf ve film, sonra radyo ve televizyon iletişimde önemli birer kilometre taşları olarak toplumda yerini aldı. Bu gelişmelerden yüzlerce yıl sonra ise, bütün bu oluşumların hepsini, yani yazılı, sözlü, sesli ve görsel-işitsel iletişimlerin tamamını bir ortamda bütünleşik olarak toplayan bir interaktif ağ doğdu. (Yakın gelecekte, hologram, koku ve dokunma konusundaki çalışmaların tamamlanması ile bu zenginlik daha da artacaktır) Bütün bu iletişim araçlarının aynı sistem içerisinde bütünleşik ve entegre olarak ortaya çıkması, doğal olarak kültürün de etkilenmesine sebep oldu. Çünkü kültür, iletişimle aktarıldığından, bu teknolojik gelişme ile tamamen dönüşüme başlamıştır. Bütün iletişimdeki süreçler bizim gerçekliği nasıl algıladığımızla ilişkilidir. Gerçeklik – dil – medya – metafor ve kültür zinciri ile bu yeni iletişim; insanlar arası iletişimi, hükümet politikalarını, bilgi, duygu ve hayatın paylaşımını, iş dünyasının çalışma şeklini, sanayiyi, ekonomiyi derinden etkilemiş ve değişime uğratmıştır.

İşte böylece intenet ile  küresellik, kültürler arası interaktif süreçler başlamıştır. Web 3.0 ile birlikte insan ile bilgisayar arasındaki etkileşim de başlamıştır. İnternet olarak bu yeni medyanın dikkat çeken temel özelliği,  merkezsiz (çok merkezli) olmasıdır.

Kaynaklar:

[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alfabe

[2] Casstel – Bölüm 5

[3]  Barthes, ‘Kilometre Taşları’

İletişim: Anlam ve Göstergeler

IBUBTHE ITL-504 Yansıma

İletişim, Anlam ve Göstergeler

İletişimde 2 temel yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşımda iletişim kaynaktan hedefe iletinin gönderilmesi süreci olarak ele alınır. Bu yapıda temel bileşenler; aktarıcı (gönderen), kanal, araç, gürültü, alıcı ve geribeslemedir. Aktarıcı, bir kanal içerisinden seçilen bir araç ile iletiyi gönderir. İleti kanalda ve alıcının ortamında gürültüye maruz kalabilir ve alıcı iletiyi aldığında bir geribesleme gönderebilir.

İkinci yaklaşım ise bundan tümüyle farklıdır ve iletişimi ‘anlamın oluşturulması’ olarak ele alır. Daha önceki yazıda belirttiğimiz gibi, iletişinin oluşması için göstergelerden bir ileti yaratılır ve alıcıya gönderilir. Normal şartlarda aktarıcı ve alıcı aynı kodları ve göstergeleri kullandığı şartlarda, gürültü yüksek olmadığı müddetçe alıcı, aktarıcının iletisini alır ve iletiye çok yakın bir anlam kazandırır. Bu ikinci yaklaşınmda, alıcının bu iletinin içeriğini çözmesinde sadece gürültü etkin bir değer değildir; ayrıca kültür gibi parametreler de anlamı oluşmasında önemli paya sahiptir. Dolayısıyla bu modele göre ileti bir sıralı işlemden geçerek oluşmaz, bunu yerine iletinin bir dizi yapısal ilişki dizisi ile anlamlandırıldığı varsayılır.

Göstergebilim

Göstergelerin ve onların çalışma biçimlerinin incelenmesine göstergebilim denir.Göstergebilimde 3 temel çalışma alanı vardır:

  1. Göstergeler ile bunların taşıyablecği anlamların ele alınır ve göstergelerin kullanan insanlar ile ilişkilendirilme biçimi incelenir.
  2. Göstergelerin düzenlendiği kodlar ki bu kodlar, toplumun ve kültürün gereksinimlerini karşılayacak şekilde geliştirilmiştir.
  3. Kodlar ve Göstergelerin İşlediği Kültür: Kullanılan göterge ve kodlar burada oluşan kültürün biçimine de etki eder.

Bu kapsamda göstergebilim ile süreç modeli arasında bazı temel farklılıklar ortaya çıkar:

  1. Dolayısıyla, göstergebilimi, doğrusal süreç modellerinden farklı olarak metne öncelik verir, bunun taşıdığı anlam ve bu anlamın oluşma etkenleri üzerine yoğunlaşır.
  2. Bu iki yaklaşım arasındaki diğer bir önemli fark ise, göstergebilimde alıcının iletişimde daha önemli bir rol oynadığını iddia ever ve bu sebeple ietiyi alana ‘alıcı’ değil ‘okur’ terimini kullanmayı tercih ederi. Çünkü okuma eylem, alınan iletinin kültürel deneyimler kapsamında öğrenildiği bir oluşumdur.

Göstergeler ve Anlam 

Gösterge, zihindeki bir anlama karşılık olacak şekilde seçilen ve onun yerine geçen bir şeydir. Bu bir görüntü, şekil ya da simge olabilir. Bütün anlam modellerinde, üç husus ön plana çıkar:

  1. Gösterge
  2. Göstergenin gönderme yaptığı şey
  3. Göstergenin ‘kullanıcıları’

Göstegeler,

–          Kendisinden başka bir şeye gönderme yapan

–          Duyularımızla kavrayabileceğimiz fiziksel şeylerdir

–          Ve alıcının onu gösterge olarak kabul etmesi ile varlık gösterebilir.

Bir örnek üzerinde bu kavramları açıklamaya çalışalım: Bir yönetici ofisinden salondaki asistanına uzaktan başparmağını yere yönelterek diğer parmaklarını avucunda kapatacak şekilde bir işaret yaparsa, asistanına ‘Bu randevuyu ertele’ mesajını ilettiğini düünelim.

Burada yapılan işaretin ne anlama geldiği, daha öncesinde yönetici ve asistan arasında konuşularak anlaşılmış ve bu anlam üzerinde uzlaşılmıştır. Dolayısıyla asistan artık yöneticisinden böyle bir işaret gördüğünde, bunu bir gösterge olarak kabul edecektir. Yönetici, her randevu ertelenmesi talebinde, bu gösterge ile gönderme yapacak ve her iki taraf da randevunun ertelendiği konusunda mutabık olacaklardır.

Amerikalı felsefeci Charles Sanders Peirce’in  alnam modelinde, yukarıdaki 3 temel hususu, bir üçgenin köşeleri olarak görür ve her köşenin diğer ikisi ile ilişkili olduğunu belirtir. Gösterge, başka bir şeyin (gösterdiği nesnenin/şeyin) yerine koyulabilme kapasitesine sahip bir şeydir. Gösterge birisine gösnderildiğinde o kişinin zihninde, gönderilene eşit yada daha gelişmiş veya daha zayıf bir gösterge ortaya çıkabilir. Yaratılan bu gösterge, birinci göstergenin yorumlayıcısı’dır. Yorumlayıcı, hem gösterge hem de kullanıcının nesne ile ilgili daha önceki deneyimlerinden ortaya çıkan zihinsel bir değerdir. Örneğin, gösterge olarak SINAV sözcüğünün yorumlayıcısı, kullanıcının sınav kavramı hakkındaki tecrübelerinin bir sonucu ve sınav olark bililnen işleme yani nesneye ilişkin ait deneyimin sonucu olacaktır. Dolayısıyla, kullanıcıdaki deneyimler, ortaya çıkan anlamın değişiklik göstermesine sebep olabileceklerdir. Bu anlam değişikliklerinin ne kadar esnek olacağı da toplumsal uzlaşımlarda saklıdır. Kullnıcının öğretmen, öğrenci, sanatkar, spiker veya simitçi olması, ‘sınav’ kavramına karşılık farklı kodaçımlar yapılmasına sebep olabilecektir. Dolayısıyla yorumlayıcı, kullanıcıyı da temsil eden bir zihinsel kavramdır.

İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure, öncelikle iletişimde öncelikli olarak dil ile ilgilenmiş, göstergelerin nesnelerle ilişikilerinden öte diğer göstergelerle ilişkilerine önem vermiştir. Ona göre gösterge, kendi fiziksel biçiminden ve çağırıştırdğı kavramdan oluşmaktadır, yani anlamı olan bir fiziksel nesnedir. Örneğin masa sözcüğünün biraz farklılıklar gösterse de her insan tarafından çağırıştırdığı kavram ve fonksiyon aynıdır.  Ancak bazı kavramlar vardır ki, farklı bireyler tarafından farklı değerlendirilir. Mesela, bir rengi siz kırmızı arkadaşınız bordo olarak değerlendirebilir. Bu her iki bireyin bu rengi nasıl kavradıkları ile ilişkilidir. Bir göstergenin anlamlandırılması, kullanıcının algılaması ve kültüre bağlıdır. Örneğin OX, öküz olarak anlamlandırılabileceği gibi, tik-tak-to oyunundaki işaretler olarak da algılanabilir.  Üstelik kullanıcı bunu öküz olarak algılasa dahi Hintli birinin bu kavrama ilişkin zihinsel olgusu ile bir başka ülkeninki, kültürden dolayı farklı olacaktır.

Saussure’nin Modeli

Gösterge ve Sistem

Saussure’ye göre, göstergenin sistemdeki diğe göstergelerle ilişkisine değer adı verilmektedir ve anlamı asıl belirleyen etken de değer’dir..

Gösterge Kategorileri

Peirce ve Saussure’ye göre, göstergeler 3 temel grupta toplanır:

  1. Görüntüsel Gösterge: Gösterge, bazı yönlerden (görünüm, ses, koku, vb.)  nesnesine benzer: Örneğin bir erkek fotoğrafı açık bir görüntüsel göstergedir.
  2. Belirtisel Gösterge: Gösterge ile nesne arasında onu net olarak çağrıştıracak bir bağlantı vadır. Örneğin, bir dağın arkasında görülen duman, ateş’i çağırıştırır. Günlük hayatta fiziksel duruş, duygusal durumun belirtisel göstergesidir
  3. Simgesel Gösterge: Bu yapıda gösterge ile nesne arasında hiç bir yönden bağ olmamasına karşın, daha önceden uzlaşılan bir ilişki olduğundan; seçilen gösterge doğrudan belirtilen nesneyi temsil eder. Aradaki bağ uzlaşma, anlaşma ya da kural neticesinde sağlanmıştır. Örneğin, karayolunun kenarında görülen kırmızı üçgen bir levha’yı görürsek, onu bir trafik işareti olarak anlamlandırırız çünkü daha önceden trafik işaretleri için böyle bir şekil standardı olduğu konusunda kültürümüzde bir uzlaşma bulunmaktadır  Veya kibrit çöplerinden yapılmış bir adam figürü, simgesel göstergedir.

Göstergeler için kullanılan bazı terimler de şöyledir:

Gösteren: Göstergenin fiziksel biçimi

Gösterilen: Göstergenin çağrıştırdığı zihinsel kavram

Görüntüsel İlişki: Gössteren ile gösterilen arasındaki ilişki,  doğrudan nesneye benzeşmeye bağlıdır

Nedensiz (gelişigüzel) İlişki: Gössteren ile gösterilen arasındaki ilişki uzlaşmaya bağlıdır.

Güdüleme ve Sınırlama: Gösterilenin göstereni belirleme derecesini ortaya koyan terimlerdir. Fazla güdülenmiş bir gösterge, gösterilenin göstereni fazla sınırladığı göstergedir, yani gösterilenin hangi nesneye anlamlandırılacağı açısından daha az seçenek vardır. Nedensiz (gelişigüzel) gösterge, güdülenmemiş göstergedir ve sınırlandırılmamıştır, dolayısıyla daha geniş bir anlamlandırılma ufkuna sahiptir.

Göstergelerin, görüntüsel gösterge nitelikleri arttıkça görüntüsel ilişki artar, gelişigüzel ilişki zayıflar, güdülemesi yüksektir.  Örneğin bir fotoğraf bir yol işaretinden daha görüntüseldir ve daha çok güdülenmiştir.

Simgesel gösterge sitelikleri arttıkça ise, gelişigüzel ilişkiler güçlenir, görüntüsel özellikleri azalır. Örneğin erkek tıuvaletlerinin kapısına çizilen ve tuvaleti simgeleyen figür gelişigüzel bir ilişkiye sahiptir, az güdülenmiştir ve az sınırlandırılmıştır.

Uzlaşma

Uzlaşım, özellikle simgesel ve gelişigüzel llişkileri anlamlandırma için önemli derecede kullanılan, toplamda mutabakata varma  işlemidir. Bu sebeple uzlaşma, göstergelerin toplumsal boyutunu temsil eder.

Yukarıdaki şekilde, sol tarafa doğru gidildikçe, uzlaşma ihtiyacı artar çünkü buradaki göstergeler simgesel olarak daha az güdülenmiş ve sınırlanmış göstergelerdir. Örneğin kavşağa yaklaşılmak üzere olduğunu gösteren trafik işaretinin ortasındaki artı işareti, bu levhanın bir trafik kuralını ve bir kavşağa yaklaşılmak üzere olduğu hususunda bir uzlaşma içerisinde olunduğundan yukarıdaki tablonun oldukça solunda yer alır. Oysa bir kişnin fotoğrafı, gösterge olarak ilgili nesneyi çok net olarak ilişkili olduğundan tablonun oldukça sağında yer alır, herhangi bir uzlaşmaya gerek kalmadan bu fotoğrafın hangi nesneyi temsil ettiğini anlamak mümkündür, ayrıca oldukça güdülenmiş durumdadır.

Paradigma ve Dizim

Paradigma, içlerinden birisinin kullanılmak üzere seçildiği bir grup glösterge kümesidir. Örneğin, trafik işaretleri, alfabedeki harfler, bir bilgisayar programının akış şemasını çizmek için kullanılan kare, dikdörtgen, ok gibi şekiller birer paradigmadır.

Paradigmalar temel olarak şu özellikleri barındırmalıdır:

  1. Bir paradigmadaki bütün ögelerin ortak bir yönü olması gerekir. Örneğin bir araba resmi ya da simgesi, akış şeması paradigması içerisinde yer almaz.
  2. Bir paradigmadaki her eleman kolayca diğerlerinden ayırt edilebilmelidir. Örneğin kötü bir el yazısında, harflerin ayırtedici özellikleri belirginsizleşmiştir.

Dizim ise, bir paradigmadan seçilen göstergelerin birleştirilmesi ile oluşan bir iletidir. Örneğin bir kelime, alfabadeki harflerin oluşturduğu paradigmadan seçilen elemanlar ile oluşturulmuş bir iletidir. Yine programın çalılmasını gösteren bir akış şeması, akış şeması paragigmasındaki simgelerinden seçilerek oluşturulur.

Örneğin bir yemek siparişi, giyimimiz, bir odanın döşeniş tarzı birer dizim’dir. Kurallar ve uzlaşımlar dizimin önemli bir boyutudur. Örneğin, dilde gramer ve müzkte melodi, kurallar kapsamında oluşan dizimlerdir. Dizimdeki bir göstergenin anlamı, diğer göstergeler ile ilişkisinden etkilenebilir. Örneğin gelinin yanında olan ve beyaz gömlek, siyah takım elbise giyip papyon takmış birisi damat olarak algılanacaktır. Oysa yine beyaz gömlek, siyah takım elbise giyip papyon takan ama bir restoranda ayakta bekleyen ve elinde sipariş almak için cihazlar tutan kişiler garson olarak algılanacaklardır.

Bu tanımlara göre: bütün iletiler, bir paradigmadan seçim yapılarak ve bir dizimde birleştirilerek meydana gelir.

Kaynaklar:

  1. http://www.wikipedia.org/
  2. Göstergebilime Giriş, Fatma Erkman Akerson
  3. Ders Notları

İletişim: Göstergeler ve Kodlar

IBUBTHE ITL-504 Yansıma

İletişim

İletişimin tanımı açısından bir çok farklı yaklaşım vardır.  ‘İletişim iki birim arasında birbiri ile ilişkili mesaj alışverişidir. Birim kelimesi insanı, hayvanı ya da makinaları kapsayabilir.’ (D.Cüceloğlu, 1993). İletişim çok disiplinli ve uygulamalı bir bilim dalıdır (A.Saydam, 2005). Bir başka tanımda ise ‘iletişim, iletilen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir.’  [3]

Göstergeler ve Kodlar

Her iletişimde, iletilen bir mesaj, mesajı gönderen bir kaynak, mesajı alan bir alıcı (hedef), mesajın iletildiği bir ortam (bağlam), mesajın iletildiği bir kanal vardır . Eğer iletiye verilen bir cevap varsa buna geri bildirim denir. Eğer kaynak ile hedefin anladığı şekilde iletilen mesaj belirli kurallarla bir tür şifreleniyorsa, kuralları belli olan bu doğal dile kod ve yapılan işleme kodlama denir.

Bir iletişimde göstergeler ve kodlar bulunur. Gösterge, kendisinden başka bir şeyi gösteren, düşündüren nesne, olgu, sözcük, eylem ya da yapılardır. Örneğin önemli bir gösterge olan konuşma-söz, şekil, işaret, vücut dili, jest, mimik gibi görsel göstergelerden daha etkilidir.  Bu göstergeler kodlar ile düzenlenir, birbirleri ile ilişkilendirilir.    

Fiske [4], iletişime dair geçmişte yapılan çalışmaların 2 gruba ayrıldığını belirtir. Birinci gruptaki çalışmalarda, iletişim ‘iletişlerin aktarılması’ olarak görülür ve mesajın nasıl kodlandığı ve kanaldan nasıl gönderildiği, ortamda ve kanal içerisinde nelere maruz kalabildiği, alıcıya ulaştığında kodun nasıl açıldığı, açılan mesajın iletilmek istenen mesajı ne kadar içerdiği ele alınır. Bu yaklaşımda, mesajın iletilebilme yeterliliği verimlilik olarak ele alınır. Mesajın bozunuma uğraması da ‘doğruluk’ değerini ortaya çıkarır. Eğer mesaj kanal ve ortamda çok fazla hasara uğramış ve istenildiği şekilde iletilememiş veya alıcı tarafında istenilen etki yaratılamamış ise, bu iletişimin başarısız olduğu şeklinde değerlendirilir. Bu yaklaşımı Fiske ‘süreç okulu’ olarak isimlendirmiştir.

İkinci yaklaşımda ise iletişime çok daha farklı bir açıdan bakılmaktadır. Burada iletilerin insan üzerinde yarattığı ‘anlam’ etkisi üzerinde durulur. Burada istenilen anlam oluşturulamamış ise, sebepler yanlış algı, kültürel ve çevresel etkilerden oluşan anlam farklılığı gibi sebepler olabilir. Bu yaklaşımı Fiske ‘göstergebilim okulu’ olarak isimlendirmiştir.

İletinin tanımında bu iki okulda farklı tanımlar vardır. Süreç okulunda ileti, iletişim boyunca aktarılan şey olarak tanımlanır ve bu yapıda niyet önemlidir. Mesela; bir sözlü  sınavda sağ gözü kırma durumunda doğru cevabın ‘EVET’ olduğu anlamına gelmesi, ancak daha önceden bu şekilde bir planlama yapılmış ise ileti olarak kabul edilmektedir.. Göstergebilimde ise iletinin alıcılar ile etkileşmesi ve bir anlam üretilmesi ön plandadır; yani iletişimde gönderici önemini kaybeder, bunun yerine gönderilen mesajdaki vurgu, metnin okunuşi şekli gibi kavarmlar ön plana çıkar. Dolayısıyla farklı kültürlerdeki insanlar aynı metinden farklı anlamlar çıkartabilirler. Farklı deneyimlere sahip olan kişiler aynı gazete metninden farklı iletiler alabileektir.

 İletişim Kuramı

Shannon ve Weaver’in  ‘Matematiksel İletişim Kuramı’ (1949), süreç okulu yaklaşımına dayanana doğrusal bir modeldir (Şekil-1).

 

Iletisim_1

Şekil-1

 Bu modelde gösterilen ‘gürültü’, göndericinin isteği dışında, kanalda oluşan ve iletilmeye çalışılan mesajın belirli bir miktar bozulmasına sebep olan etkenlerdir. Gürültünün daha geniş tanımı ise, alınmaya çalışılan mesajın alımını güçleştiren ya da alınamaz hale getiren her türlü dış etkendir. Gürültü göndericiden, kanaldan veya alıcıdan kaynaklanıyor olabilir. Bu modeli bir kaç değişik şekilde örneklemeye çalışalım.

                İki kişi karşılıklı konuşurken birden fazla ileti vardır: Konuşma, el-kol hareketleri, kokular ve hatta dokunuşlar birer farklı ileti türleridir. Kanal ise her ileti türüne göre farklılık gösterebilir. Buradaki örnekte kullanılan kanal havadır. Göndericide, her ileti türü için farklı bilgi kaynakları vardır: Sözcükler için ağız ve ses telleri, hareketler için el ve kol kasları, koku için üzerindeki parfüm zerrecikleri, dokunuş için de elleri gündemdedir. Alıcının bu iletileri çözümlediği araçları da her ileti çeşidi için farklıdır. Konuşmayı kulak ile, hareketleri göz ile, dokunuşları deri ile ve kokuları burun ile çözümleyerek algılar. Gürültü iser, konuşulanları duymayı güçleştirecek şekilde etraftan gelen sesler, alıcının oturduğu sandalyenin rahatsız olması, soğuk hava sebebi ile alıcının iletiye konsantre olamaması, alıcının o sırada iletilen mesajdan daha ilginç bir hususu düşünüyor olması, göndericideki kokuyu duymayı zorlaştıracak şekilde ortamda bulunan yemek kokusu gibi şeyler olabilir.

                Bir telefon konuşmasında ise, gönderilen ses için gönderici ahizedeki mikrofon, kanal bakır teller, gürültü telefon sistemindeki hışırtılar, alıcı ise karşı taraftaki telefon ahizesindeki hoparlördür.

 Burada iletişimdeki başarısızlık sebepleri 3 grupta ele alınmıştır:

A Düzeyi : Teknik sorunlar: mesajın aktarılırkenki süreçte ne kadar bozulma oluyor ?

B Düzeyi: Anlamsal sorunlar: Aktarılan simgeler, anlatılmak isteneni ne kadar net biçimde iletebiliyor ?

C Düzeyi: Etkililik Sorunları: Alıcının elde ettiği anlam, davranışta istenilen etkiyi ne kadar sağlamıştır ?

 Teknik sorunlar, tespiti ve çözümü en kolay srunlardır. Anlamsal sorunlarda tespit kolay ancak çözüm daha zordur. Çünkü burada anlam hem iletinin hem de içinde bulunulan kültürün bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Etkililik sorununda ise; başarılı iletişimin ‘yönlendirme’ye sebep olduğu gibi bir sonuca varılabilir. Yani alıcı ancak göndericinin istediği şekilde tepki verirse istenilen başarılı iletişim kurulmuş gibi düşünülebilir.

 Enformasyon

                Shannon ve Weaver’in modelinde, enformasyon, sorun düzeylerine göre şu şekilde ele alınabilir:

A düzeyinde, sinyal (mesajın gönderim şekli olarak) mesajın içeriği ile doğrudan ilgili olmadığından herhangi bir enformasyon taşımaz.  Yani sınavda sağ gözün kırpılması ‘EVET’  sol gözün ise ‘HAYIR’ anlamına gelebileceği gibi, sol göz ‘HAIYR’ sağ göz ‘EVET’ anlamına gelecek şekilde de planlanabilir. Dolayısıyla gözün kırpılarak oluşturulan sinyal, enformasyonun içeriğini doğrudan kestiremez.

B düzeyinde ise anlam kategorileri gündeme gelir ve anlamsal sistemler, teknik tarifler kadar kesin tanımlanamayacağından buradaki enformasyon ölöümü daha zordur.

 Tekrar ve Belirsizlik

                ‘Tekrar’, bir iletideki mesajın belirlenebilirliği / kestirilebilirliğidir. Dolayısıyla, tekrar ve belirsizlik zıt kavramlardır. Yani tekrarın çok olması, enformasyon oranını düşürürken o mesajın kestirilebilirliğini arttırır, dolayısıyla belirsizliğini düşürür. Özetle, yüksek kestirilebilirlikiçeren bir mesaj aslında gereğinden fazla tekrar ve az enformasyon içerir demektir. Örneğin ‘merhaba’ demekle yüksek kestirilebilirliğe sahip bir mesaj gönderirim ama neredeyse hiç bilgi iletmemiş olurum. Bununla beraber tekrarın faydası sadece kesntirilebilirliği artırmak değildir. Tekrar ayrıca yaşamsaldır. Yani teorik olarak iletişim tekrar olmadan da gerçekleşebilir, ancak pratik hayatta tekrarın uygulanmadığı durum neredeyse yoktur. Bunun en güzel bir örneği olarak, ingilizce %50 oranında tekrar sözcüklerine sahiptir. Yani ingilizce bir cümlede sözcüklerin yarısı atılsa dahi halen anlaşılabilir bir ileti aktarılabilmektedir.

                Tekrar teknik açıdan, ileti esnasında mesajda,  gürültü ve yanlış algı sebebi ile meydana gelen hataların tespit ve düzeltilmesinde önemli bir fayda sağlar. Örneğin bir cümlede kelimelerden birisi yanlış yazılsa dahi, cümledeki genel anlam bütünlüğü ve tekrar eden sözcüklerin sağladığı katkı kullanılarak hatalı kelime tspit edilebilir, hatta olması gereken kelime de belirlenebilir. Örneğin ‘Bu gün yemekte kapak yedim’ cümlesinde ‘kapak’ kelimesinin hatalı olduğunu, bunun yerine ‘kabak’ ın kastedilmiş olabileceğini anlarız. Burada ‘yemekte’ ve ‘yedim’ sözcüklerindeki tekrardan dolayı bir yeme işlevi algılanır ve diğer sözcüklerin de bu yeme işlevi ile uyumlu kelimeler olması beklentisinden dolayı iletide düzeltme yapma imkanı doğar.

Tolumsal açıdan ise tekrar, çok daha farklı faydalara sahiptir. Örneğin iyi iletişim kurlmak istenen bir ortamda mutlaka yüksek düzey tekra içeren iletiler yaratılmalıdır.

Farklı kanallar farklı tekrar seviyeleri gerektirebilir. Örneğin yazma kanalı, konuşmaya göre daha az tekrar gerktirir çünkü alıcı yazılan yazıları yeniden okuyarak (yani tekrar ihtiyacını bu yolla sağlayarak) algı sürecini iyileştirebilir.

Tüm bunlara baktığımızda özetle; tekrar iletişimi güşlendirir ve geliştirir; belirsizlik ise bir iletişim sorunu oluşturur. Bu yüzden tekrar, iletişim etkililiği ve iletişim sorunlarının ortadan kaldırılmasında önemli bir parametredir.

Tekrar ve Uzlaşım

                Bir iletiyi, belirlenen kalıplarda yapılandırmak, tekrarın yarattığı olumlu etkiyi yaratır ve iletide algıyı güşlendirir. Buna en güzel örnek kafiyeli şiirlerdir. Şiirdeki söz dizimi, kullanılması gereken kelime kümelerini daraltarak doğru mesajın iletilmesini ya da hataların tespit edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Tekrar ve Toplumsal İlişkiler

                İlişki amaçlı iletişimde kullanılan tekrar, olumlu iletişimde çok önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin ‘merhaba’ demek yüksek tekrarlı bir ileti oluşturur. Bu ileti ilişkiyi değiştirmeyebilir ancak ‘merhaba’ dememek ilişkiyi mutlaka olumsuz etkileyecektir. Kişilerarası selamlaşma tazı iletişimler, tamamen tekrar dayanan ancak toplumsal ilişkileri güçlendiren iletilerdir.

 Geribesleme

                Geribesleme, kısaca, iletiyi alan alıcının göndericiye ilettiği tepkidir. Geribesleme iletişimin kalitesi ve güçlendirilmesinde önemli bir rol oynar. Örneğin, geri beslemeye önem veren ve bu geri beslemeyi değerlendiren konuşmacılar genelde iyi konuşmacılardır. Otoriter ve karşısındakinin görüşlerine önem vermeyen kişiler ise genelde geri beslemeleri hiç dikkate almazlar. Geribeslemenin etkisi iletişim kanal türüne ve bu kanaldaki gürültüye göre değişir. Örneğin yüzyüze iletişimde geri besleme telefon görüşmesine göre daha güçlüdür. Geribesleme sayesinde gönderici, göndereceği diğer iletilerini alıcının tepki ve beklentilerine göre düzenleyerek iletebilme imkanı doğurur. Ayrıca geribeslemenin dikkate alınması ile, alıcı bu iletişime aktif olarak katıldığını hissedecektir ve iletileri besimsemede daha olumlu davranacaktır. Geri besleme ‘yapamamak’ (ya da yapılan geribeslemenin dikkate alınmaması) ise daha gergin bir iletişim ortamıan sebep olur ve iletişimin tamamen kopmasına neden olabilir.

 

Kaynaklar

[1] Doğan Cüceloğlu: İletişim Donanımları

[2] Ali Saydam: İletişim Yönetimi 

[3 http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0leti%C5%9Fim]

[4] John Fiske: İletişim Çalışmalarına Giriş

[5] http://www.dogancuceloglu.net/index.php?sayfa=iletisim

[6] http://www.frmtr.com/universite-bilgileri/988620-iletisim-nedir.html

Ağ Kurumu: Enformasyonel Ekonominin Kültürü, Kurumları ve Örgütlenmeleri – Castell

IBUBTHE ITL-504 – Yansıma

Castell –  Ağ Kurumu: Enformasyonel Ekonominin Kültürü, Kurumları ve Örgütlenmeleri (Bölüm 3)

1980’lerdeki ekonomik yeniden yapılanma sürecinde; enformasyonel ve küresel ekonomi yükseliş sağlarken, asli ve tek parametre olmamakla birlikte teknolojideki değişimlere bağlı olarak yeni örgütlenme modelleri oluşmuştur. Daha önce baskın model olan ‘Fordizm’e  [1] göre, üretimde önemli olan:

– olabildiğince çok parçaya ayırıp her parçanın standartlaştırılması;

– bunların büyük çapta ve seri olarak üretimi;

– işin, art arda gelen işlemlerle büyük üretim birimleri biçiminde düzenlenmesi;

– bu işlemlerin de ayrıca en yüksek düzeyde standartlaştırılması

temel prensipler idi. Ancak bu dönem için Benjamin Coriat tarafından dile getirilen ‘büyük geçiş dönemi’nde ise temel tespitler şu şekilde sıralanmıştır:

1. 1970’lerin ortalarından itibaren kaynağı ne olursa olsun küresel ekonomide üretimin örgütlenmesinde, önceki dönemle büyük bir ayrışma yaşanmıştır.

2. Örgütlenme düzeyindeki bu değişimler genellikle bilgi teknolojilerinin şirketlerde yaygınlaşmasından sonra başlamıştır.

3. Bu dönüşümlerin hedefi, ekonomik, kurumsal ve özellikle teknolojik ortamdaki hızlı değişimin sebep olduğu belirsizlikle mücadele edebilmek için esnekliği güçlendirebilmek idi.

4. Değişim ve otomasyon, emekten tasarruf etmeyi amaçlayan ‘yalın üretim’ modeline geçmeyi hedefliyordu.

5. Bilginin yönetimi ve bilgi işlem, performans açısından en önemli kriter idi.

(Benjamin coriat – Fordism  / Fransızca Sunum) için tılayınız

Bu dönüşümde uygulanan yöntemleri şu başlıklar atında toplayabiliriz:

Açık Bilgi ve Örtük Bilginin Kaynaştırılması: ‘Açık bilgi’, şirket kayıt ve dokümanlarında, şirketin ilişkide bulunduğu ortam ve kaynaklarda yer alan ve genel olarak şirket yetkililerinin erişebildiği bilgiler olmakla beraber, ‘örtük bilgi’, şirket çalışanlarında bulunan yazılı olmayan doğrudan ve dolaylı bilgilerdir. Örtük bilgilerin kaynaklarından bazıları; kurumsal hafızadan kaynaklı birikimler, tecrübeler, bu şirket çalışanının konumu nedeni ile öğrendiği ve elde ettiği stratejik ve politik değerlerdir.

Şirketlerin bilgi birikimi ve deneyiminin büyük bir bölümü örtük bilgilerden oluşmaktadır. Standart koşullarda, şirket personeli, yenilik sürecine tam katılım sağlayamadıkça  bu değerli bilgileri paylaşmaz/paylaşamaz ve genelde kendi imkan ve konumunu güçlendirmek amacı ile kullanır. Yani bilginin paylaşılmaması ve sadece sahibi tarafından uygun görüldüğü durum ve zamanlarda kullanılması, kişiye bağımlılığı ve iş garantisini de arkaplanda sağlayan bir unsur haline gelir. Bu bilgiyi doğrudan şirkete vermeme eğilimi olmasa dahi, bilgiye sahip olan personel tarafından bilgiyi vermeyi güçleştirici mekanizmalar geliştirilebilmektedir. Oysa örtük bilgilerin şirkete aktarılması, şirketin de açık bilgileri personele yayması gereklidir. Ancak yönetici-personel ilişkilerindeki köklü bir dönüşüm ile, açık ve örtük bilgilerin birleşmesinden hem şirketin hem de personelin menfaatinin olacağı ve bilgilerin bu yolla daha da güç kazanacağı bilinci sağlanabilir. Böylece açık ve örtük bilginin birbirlerine katıştırılmasını sağlayacak köprüler kurulduğunda yenilikçi kaynaklar çoğalacaktır. Örneğin Japon şirket yönetimlerinin performans arttırımında belirleyici etkenin  son 20 yıldır örtük bilginin açığa çıkmasına ilişkin politikaları olduğu bilinmektedir.

Blok Üretimden Esnek Üretime Geçiş: Fordizme de en yatkın model olan kitlesel üretimde, standart bir ürünün seri üretim bandında mekanize bir şekilde üretilmesini öngörmekte idi. Ancak sektörden gelen taleplerde üretim farklılaşmasının yoğunlaşması, esnek ve talebe uygun üretimi gündeme getirmiştir. Özellikle bankacılık gibi sektörlerde ‘ısmarlama’ ve ‘yeniden tanımlanabilir’ üretimler, yüksek hacimli esnek üretim modelini şart kılmaya başlamıştır. Yeni teknolojiler, üreticilerin üretim bantlarının piyasadaki değişimlerden kaynaklı esnek üretim talebini karşılayacak şekilde ve süreç esnekliği sağlayacak şekilde modernleşmesini sağlamıştır.

Küçük Girişimcilerin Artışı: Bu dönemdeki analistlerin tespitine göre, büyük şirketlerin krizde olduğu dönemde, küçük ve orta ölçekli şirketler istihdam yaratan kaynaklar açısından esnek bir yapıda olduklarından değişime daha kolay ayak uydurmuşlardır. Ayrıca esnek ve el işi üretim ile esnek uzmanlaşma bu boyuttaki şirketlerde daha iyi gerçekleştirilebiliyordu. Schiatarella’nın İtalyan şirketlerinde yaptığı araştırmalar da, küçük şirketlerin istihdam yaratma, teknolojik değişim, verimlilik ve katma değer açısından büyük şirketlerden daha verimli ve başarılı olduğunu göstermektedir.  Friedman’ın Japonya merkezli araştırmasında da, Japonya’nın rekabet gücünün arkasında, büyük üreticiler ile sözleşmeli çalışan KOBI’lerin oluşturduğu büyük bir ağın olduğunu göstermektedir ki bu husus ayrıca ‘şirketler arası ağ’ başlığı altında ayrıca ele alınmıştır.

Dikey Yapılanmadan Yatay Yapılanmaya Geçiş: Önceki geleneksel modelde, şirket içi hiyerarşik yapılanma olarak da bilinen dikey yapılanma yaygın olarak geçerli idi. Yani bir üretim sürecinin hammadde girişinden pazarlama ağına dağıtım sürecine kadarki tüm aşamalar aynı şirket bünyesinde gerçekleştiriliyor idi. Yatay örgütlenmede ise,  üretimi yapan şirket diğer şirketlerle örgütlenme yapısına gider ve dikeyde az sayıda sorumluluk, yetki ve raporlama süreci olur.  Bu ayrıca aşaüıda ele alınan ‘şirketler arası ağ’ modelini de beraberinde getirmektedir.

Şirketler Arası Ağ: Yatay yapılanmanın getirdiği bir süreç olarak şirketler bir ağ modeline dahil olmuşlardır. Dolayısıyla hammadde temini, tasarım, pazara dağıtım, üretimin belirli kısımaları için diğer şirketler ile bir veri aktarımı ve koordinasyon gündeme gelir. Yani üretim bir anlamda bir ‘şirketler ağı’ içerisinde parçalara ayrılır. Bu ihtiyaç teknolojinin getirdiği imkanlar ile çok daha kolay ve hızlı karşılanabildiğinden; global ekonomide, bahsedilen bu etmenlerin her biri, dünyanın farklı bölgelerinde sağlanabilmektedir. Bu sistemin en büyük avantajı;

coğrafi olarak farklı yerlerdeki maliyet avantajlarından faydanalabilme,

çeşitli hükümetlerce sağlanan teşviklerden faydalanma,

birden fazla ülkeyi ihtracat platformu olarak kullanabilme,

işgücü açısından farklı ülkelerde daha düşük maliyetlerle istihdam sağlama gibi hususları ortaya koyarken

ayrıca sürecin tüm aşamaları için gerekebilecek maliyetli uzmanlaşma gereksinimlerini de ortadan kaldırmaktadır.

Bu modelin başarılı olması için belirlenen şartlar şöyle özetlenmiştir:

Parçalarda sıfır hata

Makinelerin işleyişinde sıfır hata

Sıfır stok

Sıfır gecikme

Sıfır bürokrasi

Bunların sağlanabilmesi için iş durmamalı, emek tamamen kontrol altında olmalı, tedarikçiler güvenilir olmalı ve piyasalar yeterince öngörülebilir olmalıdır.

Bu ağ modelinde küçük şirketler, büyük şirketlerle yaptıkları sözleşmelerin ya da onların mali/teknolojik üstünlüğünün dnetimindedirler.

Farklı bir ağ modeli de ‘Benetton modeli’dir. Bu model ticari franchise lisans verme usulü ile çalışır, ürünler çekirdek şirket tarafından sıkı kontrollerden geçirildikten sonra dağıtılan binlerce mağazada pazara sunulur. Burada en kıymetli nokta, bu binlerce satış noktasından gelen ‘geribildirimler’dir. Düzenli olarak gelen geri bildirimler ile, stoklar planlanır, ürünlerin desen, renk, model vb. konusunda müşteri kitlesinin eğilimi belirlenir, üretim planlaması bu bilgiler dikkate alınarak yapılır.

Ağlardan ağ oluşturma modelini ortaya koyan ve bizzat uygulayan Cisco, müşteriler ile, tedarikçileri ile, ortakları ile ve çalışanları ile bir ağ oluşturmuş ve 1995-1999 dönemindeki % 2356 hisse değeri artışındaki başarısını bu model ile sağlamıştır. 1999 yılında, cisco ürünlerini üeten 30 fabrikadan sadece 2 taneis Cisco’ya ait idi, operasyonların merkezi web sitesi idi, siparişlerin %83’ü doğrudan online tedarikçi ağına aktarılıyordu.  Sadec bu yol ile Cisco 1997-99 döneminde tahminen 500 milyon dolar tasarruf elde etti. Dikkat çekici bir nokta da, Cisco’nun ağının çalışanları (CEC- cisco employee connection) da kapsamasıdır.  Cisco bilginin teknolojisini güşlendirmek için, bilgi ağlarının gücüne dayalı ağ örgütlenmeleri üzerinden bilgi teknolojilerini kullanmış oldu. (Castell). Cisco’nun liderliğini yaptığı bu küresel düzeyde ağ modeli, daha sonra dünya çapında bir çok sektörde en başarılı şirketlerin benimsediği bir model haline geldi.

Toyotizm: Çoğunlukla Japon şirketlerinde başlatılmış yeni bir yönetişim biçimi de Toyotizm’dir [2]. Japonya’da otomotiv sektöründe elde edilen verimlilik ve başarı bu modele bağlanmaktadır. Fordizmin karşısında yer aldığı dile getirilen bu modelde, esnek üretim ve küresel ekonomiye uyum yeniden ele alınmıştır. Bu model daha sonra Avupa ve ABD’de de başarı ile uygulanmıştır. Belirsizliği azaltma hedefli bu yapıda esneklik üründe değil süreçtedir. Modelde esas alına  bazı unsurlar şöyledir:

Tedarikçiler ile zengin ve güçlü bir ağ sistemi

Tedarik mallarının tedarikçiler tarafından planlanan zamanda sağlanması, böylece stok tutmaktan kaynaklanan yüksek maliyetin ortadan kaldırılması,

‘Toplam Kalite Kontrol’ anlayışı ile, üretim sürecinde hataların sıfıra düşürülmesini ve kaynakların en verimli kullanımınımım sağlanması  (kaizen – Japoncada kai [değişim] ve iyi  [zent] kelimelerinden oluşur)

Ekip çalışması, performansın ödüllendirilmesi, (ücret, terfi ve değerlendirme sistemi)

İnsiyatifin sadece merkezin elinde bulunmaması, çalışanların karar sürecine aktif katılımının sağlanması, idari hiyerarşinin düzleştirilmesi

Profesyonel işçileri uzmanlaştırmak yerine onları çeşitli alanlara dağıtarak çok işlevli uzman haline getirmek, Örneğin Japonya’da bir insan kariyerine 4-12 yıllık bir fabrika stajı ile başlar, ayrıca şirkette başka görevler de alır, üretim sorunlarını bilir, satın almada, muhasebede, dağıtımda, satışta çalışır (Deming: 1998:43). Böylece tek bir alanda uzman olmak yerine çok yönlü olarak yetişir, ‘işletmenin uzmanı’ olur.  [3]

Toyotizm çalışma prensiplerini özetleyen bir video için tıklayınız

Stratejik Şirket İttifakları: Son dönemde gözlenen bir yapı, büyük şirketlerin stratejik hedefler çerçevesinde iç içe geçmesi olup bu oluşumlarda anlaşmaların kapsamadığı diğer alanlarda rekabet dışlanmaz. Gerek yüksek ARGE maliyetleri, gerekse ayrıcalıklı bilgiye erişimin rekabette en önemli güç olması sebebi ile bu tür birleşmeler daha çok teknoloji sektöründe görülmektedir. Bu ittifaklarda bir taraflar aralarında teknoloji, bilgi ve pazar paylaşımı yapabilirler.

Kültür, Kurumlar ve Ekonomik Hayat:

Ekonomik modellerdeki gelişim, yalıtılmış bir toplumsal yapıda ilerleme gösteremez, mutlaka kültür ve kurumlara dayalı vaziyettedir. Özellikle teknoloji ,ekonomik faaliyetlerin kapsamını genişleterek globalleşmeye yönlendirir ve işletmeler de küresel çapta birbirleri ile iletişim halinde bulunmak durumunda kalırlar. 1970-80 döneminde başarıları ile dikkat çeken Doğu Asya ekonomileri incelendiğinde, kültür, tarih ve kurum etkileşiminin önemli bir yer tuttuğu hemen göze çarpmaktadır. Ayrıca Doğu Asya’da işletme sistemi girişim ağlarına dayalıdır. Bu ağlar 3 ana grup olarak öne çıkar:

1. Japonya: Japonya’da girişim gruplarının örgütlendiği ağ grubunda, birbirinin sahibi olan bir şirketler ağı bulunmaktadır ve ana şirketleri de bi yönetici grubu yönlendirir. Bu girişim grubu bilgi paylaşımını da kapsayan bu yoğun ağ ile Japon ekonomisinin çekirdeğini kontrol eder. Sistemin temel özelliği, ağlardaki tedarikçiler ile müşteriler arasında aracılık yapan girdiler ile çıktıları dengeleyen ticari şirketlerdir.  Bu şirketler ağın üyelerine rekabete uygun kaynak tahsis eder, böylece dışarıdan başka şirketin piyasaya girişi güçleşir. Tedarkçiler yapıdaki bütünlüğü korumak için, ağa dahil olmayan müşterilere hizmet vermez.İç yapıda ise, çalışanlara ömür boyu istihdam garantisi, kıdeme dayalı ödüllendirme sistemi ve sendikalar ile işbirliği tahhüt edilir. Çalışanlar şirkete sadıktır ve ekip çalışması esastır. Yönetim, üretim düzeyinde işe katılım sağlar, aynı çalışma koşullarını paylaşır. Daima şirket çapında bir görüş birliği oluşturulmaya çalışılır. Öte yandan, ağın dış kısmına daha yakın şirketlerde emeğin daha kolay gözden çıkarılabileceği düşünülür, bu kesimdeki çalışanlar genelde geçici işçiler, düşük eğitimli gençler ve kadınlardır. Bu aşamada toplumsal kutuplaşmayı bertaraf eden ve düzeni sağlayan, ataerkil Japon ailesinin istikrarıdır.

2. Kore: Kore’deki ağlar daha hiyerarşiktir ve ağdaki bütün şirketler bir bireyin ve ailesinin sahip olduğu bir holdingin kontrolündedir. Chaebol [4] yapısında, bu holdingler, hükümet kontrolündeki şirketler ve bankalarca desteklenir. Üst düzey yönetime, yerel toplumsal ağlar, aile ağları ve okul ağları üzerinden yakın olunan ve güvenilen kişiler atanarak sıkı bir denetim sağlanır. Ancak ailr bireyleri doğrudan yönetimde olsa da, chaebol’un çıkarları aile çıkarlarından daha ön plandadır ve çelişki durumunda da hükümet bu görüşü benimsemektedir  Buradaki yapıda küçük ve orta ölçekli girişimlerin rolü önemsizdir. Chaebol, ihracatın yaklaşık %60’ını yapmaktadır ve ekonomide baskın bir konumdadır. Chaebol’un Japonya’daki ‘keiretsu’ arasındaki en bariz fark; chaebol’lerin kurucu aileler tarafından kontrol edilmesi, ‘keiretsu’ların ise profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmesidir.

3. Çin: Çin’de girişim ağları aile şirketlerine ve genellikle tek bir ailenin kontrolündeki sektörler arası girişim ağlarına dayanır. Aile bu modelde ön plandadır ve temel bileşendir. Önemli olan şirket değil ailedir. Japonya ve Kore’den farklı olarak aile sistemi babadan oğula devama dayanır. Wong’a göre, Çin’de başarılı işletmeler doğuş, merkezileşme, parçalanma ve çözülme süreçlerini üç kuşak boyunca yaşar ve sonra babadan oğula sistem sayesinde döngü tekrarlanır. Sistem güven esasına dayanmaktadır ve bu kapsamda Wong’a göre, finans kaynakları aile tasarrufları, güvenilir dostlardan alınan borçlar, kredi birlikleri gibi gayri resmi olma eğilimindedir. İşçilerin de hedefleri kendi yapılarını kurmak olduğundan, işçilerden bir bağlılık beklenmez ve zaman zaman rakip olarak da bakılır

Kaynaklar:

[1] : Fordizm Nedir:

http://www.calisma.org/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=1039

[2] : The Japanese Style Of Management Compared To Its ‘Precursor’, Fordısm

http://www.petercusters.nl/file/54

[3] : Yönetimde Doğu Paradigması, Dr. R.Erdem, Y.Dç.Dr. İ.Kocabaş

http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd10/sbd-10-15.pdf

[4] : Güney Kore: Temel Sosyal ve Ekonomik Göstergeler, Ankara Ticaret Odası

http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1200&l=1

Ağ ve Benlik

IBUBTHE ITL-504 Yansıma

Castell –  Ağ ve Benlik  (Bölüm 1)

Bilgi teknolojilerinin 1900’lü yılların ortasından itibaren hzıla artan gelişimi ve bir anlamda 20. yy sonlarına doğru ortaya çıkan teknoloji devrimi, ekonomik dengeleri de önemli ölçüde etkilemiştir. Bu gelişim ile, öncesinde çok daha kapalı sınırlar içierisinde cereyan eden ekonomik ve toplumsal etkileşimde, sınırların kalkması ve globalleşme gibi yepyeni yapıları karşımıza çıkarmıştır. Globalleşme ile birlikte toplumsal değişim farklı ülkelerde farklı boyutlarda ilerleme göstermiş, bu değişime hızlı bir şekilde ayak uyduran ülkeler, teknolojideki bu baş döndürücü ilerlemeyi önemli bir fırsat olarak kullanıp ekonomilerine yansıtmışlardır.  Yani ülkelerin teknolojide ustalaşma kabiliyetleri, büyük ölçüde bu ülkelerin kaderini belirlemede önemli bir rol oynamıştır. Örneğin, 1960’lardan sonra askeri finansman ve sektörün katkısı ile ABD’de elektronik endüstrisinin desteklenmesi sayesinde, 1970 sonrasındaki teknolojik gelişim bireysel yenilikçilik ve girişimcilik şeklinde olumlu kazanımlar gündeme gelmiştir.  Bu dönemde, bir savaş sonrasında iletişimin kopmasını önleme hedefi ile başaltılan ARPANET projesi [1], günümüz internet dünyasının doğuşuna sebep olmuş, böylece küresel yatay iletişimin temeli atılmıştır.  Bu gelişim, bir devletin teknolojik gelişimlerde lider güç olabileceğini göstermektedir.

(İnternetin Tarihi)  ilgili video için tıklayınız

Devletin teknolojik gelişmeye duyduğu ilginin tersine dönmesi ise, yenilikçilik modelinde duraksamaya yol açacaktır. Örneğin, 1400’lü yıllarda teknolojik açıdan en gelişmiş ülke olan Çin’dir [3]. Bu dönemde bir çok kilit icat Çin’de gerçekleştirilmiştir. Örneğin su saati, demir saban, ip eğirme çarkı, dokuma tezgahları, hidrolik demir çekiçler, pusula, barut, kağıt, matbaa bunlardan sadece birkaçı idi. Ancak sonrasındki dönemde, statüko eğilimli yöneticiler sebebi ile, gemicilik sınırlandırılmış, teknolojik muhafazakarlık oluşmaya başlamış ve kontrollü ticaret uygulanmaya başlanmıştı.  Bunların sebebi olarak, yabancılar ile kurulan temasın beraberinde getirdiği belirsizlik yüzünden tehdit edici unsur olabileceği öngörülmüştü.

(Su Saati)  ilgili video için tıklayınız

Oysa, batıda endüstriyel sistemin oluşmaya başladığı 1636-1853 yılları döneminde Japonya, Çin’den daha derin bir tecrit döneminde iken, daha farklı bir gelişim göstermiştir. 17. Yy başlarında yüksek tonajlı gemi inşaası yasaklanmış, ticaret sadece belirli bir kaç ülke ile sınırlı tutulmuş idi. Ancak 1868’de devletin liderliğinde kararlı bir mdoernleşme programı için gerkli siyasi koşullar yaratılınca, dünyanın ilk bağımsız elektrik mühendisliği bölümü 1873’de Tokyo’da açılmış, batıya mühendis göndererek teknoloji aktarımı sağlanıp yerli mühendislerin sektörde söz sahibi olması sağlanmış, Toshiba’nın kuruluşu, Western electric’in bu bölgede üretime başlaması, NEC ortaklığı bu dönemde başlamış, elektrik üretimi ve iletişim sektöründe katedilen gelişmeler ile peşindeki yıllar diğer ülkelerdeki iletişim altyapısını hazırlayan yapılar inşaa edilmiştir. Böylece Japonya, 20. Yüzyılın son çeyreğinde, bilgi teknolojileri sanayiinde dünyanın önde gelen aktörlerinden birisi olmuştur.

(Tarihte Çin’de Geliştirilen Teknolojiler)  ilgili video için tıklayınız

(Tarihte Çin’de Geliştirilen Teknolojiler)  ilgili video için tıklayınız

Bu örneklerden de görüldüğü gibi, teknoloji ile toplumun ilişkisi açısından dikkat çeken husus şudur ki, devletin teknolojik yeniliklere karşı öncülük etme ya da geri plana atma gibi tercihleri, ekonomik gelişimde başarıyı etkileyen önemli faktörlerdendir. Sonuç olarak, teknoloji toplumu belirlememekle birlikte, toplum da teknolojiyi yönlendirememektedir.

Bu toplumsal dönüşüm ayrıca sanal ortamdaki kimlik kavramını da beraberinde getirmiştir. Bilgi toplumunda özellikle üzeirnde durulan başlıklardan birisi kimlik ilişkisidir. Teknolojinin adaptayonu ile birlikte ortaya çıkan sanal kimlik, kişilerin gerçek hayattakinin paraleli ama bazen de tamamen farklı nitelikler sahip bir kimliği sanal alemde de oluşturmasına imkan vermiştir. Ancak sanal ortamda kişilerin kendi rızası ile paylaştığı bilgiler ile birlikte aslında internet ortamında yapılan aktiviteler kişiyi daha bağlayıcı olmaya başlamıştır. Örneğin, boşanma davalarının %80 gibi byük bölümünde facebooktaki bilgiler delil olarak kullanılabilmektedir, çünkü facebook sosyal yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda ve gerçeklikle doğrudan bağdaştırılıyor ama bu husus herkesin gerçek kimliğini internette yansıttığı anlamına gelmiyor. Yine de gerçek kimliğini doğrudan facebook’a adpte etmiş oldukça büyük bir kesimin mevcut olduğu da dikkat çekici bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Üstelik sanal ortamda kimlik hırsızlığı [2] da yeni bir kavram olarak bu sorunu daha da büyütmüş durumdadır. Burada devletlerin bu yapıya hukuki yaklaşımları önemli hale gelmektedir. Yani bu ortamlar gerçek yaşamın bir parçası olarak kabul edilip buna uygun tedbirler alınmasının sağlanması bir yaklaşımdır, ki genel gidişat bu yöndeki ilerlemenin benimsendiği yönündedir. (Örneğin: itibar yönetimi, alan adları hırsızlığı, kişisel veilerin korunması, fikir haklarına ilişkin sorunlar…) Bu durumda yasal süreçler ile sanal ortamdaki haklar korunması ihtiyacı gündeme gelmektedir.Sanal alemdeki sistemde çok büyük bir ekonominin de buluuyor olması ve bu alandaki ekonomik aktörlerin de yapının gelişmesi yönünde tercih kullanıyor olması, bu alanın gelişmesinin hızla büyüyeceğini göstermektedir. Dolayısıyla dijital alan da sosyal alanın bir uzantısı olarak düzenlenmelidir.

 

(Sosyal Ağlar ve Kimlik Hırsızlığı) ilgili video için tıklayınız

Sosyal ağlardaki kimlikler bireysel gerçek kimlikler olabildiği gibi gerçek olmayanlar da olabilir hatta kamusal ve tüzel kimlikler de tanımlanabilir. Bu durumda yanıltılmış bir kimlik ile bir olayı sürdürmesinin hukuki geçerliliği de bir başka boyut olarak ele alınabilir.

 

(Sosyal Ağ Şifrelerinin Ele Geçirilme Yöntemleri)  ilgili video için tıklayınız

Peki böylesine başdöndürücü gelişmelere tanık olabilmek için günümüze nasıl geldik? 1971 yılında mikroişlemcinin geliştirilmesi için bir çok devrimin fitili ateşlendi. Öyle ki 1970’de 1 Kbit’lik bellekler gündemde iken 1980’de  64 Kbit, 1987’de 1 Mbit, 1999’da 256 Mbit, 2002’de ise 1 GBit masada idi. İşlemci hızları açısından da 1990’daki bir işlemci, 1972’dekinin 550 katı hızlı idi. Ancak mikroişlemcilerin yaygınlaşmasının en temel faktörlerinden birisi de yazılım idi. 1976’da BASIC ile dikkatleri çeken programlama bugünün Microsoft’unun da bir anlamda başlangıcı olmuştur.  Bilgi işleme maliyetleri de 1990’da, 30 yıl öncesinin 750.000’de birine düşmüş idi.  Akabinde internetin ortaya çıkışı ile birlikte aslında hızlı zannedilen bu gelişmeler ile kıyaslanamayacak kadar büyük hızda yakın dönem gelişmeler karşımıza gelmeye başladı. Yaygınlaşmadaki önemli unsueları ‘(modem, http, TCP/IP, tarayıcılar …) internetin tarihçesi’ başlıklı önceki yazmızda paylaşmış idik.

İşte bu ağ açılımı ile birlikte kültürel uyum, farkındalık, paylaşım da hayatımıza önce kademe kademe sonra ise hızla ve üstelik toplumun her kesiminden insana ve hatta tüzel kişiliklerin yaşam sürecine girmeye başladı. Ticaretin de bu alanda daha avantajlı bir ortamı yer edinmesi, globalleşmenin getirdiği cazip sanal dünyanın her kesimin ilgisini çekmesi ve son dönemdeki ağ yapılanmasının beraberinde kendisini gösteren sosyal ağlar, beraberinde bu alandaki bilgilerin yeterliliği ve geçerliliğini, sayısal uçurum sebebi ile oluşan tehditleri, anlaşmazlık ve çözüm metodojilerini, sanal ortamda güveni temsil eden mekanizmalara ihtiyacı, sanal kimliği, hukuki problemleri ve çözüm gereksinimlerini, doğruluğu ve gücü vb. kavramları da gündeme taşımış oldu.

 

Kaynaklar:

1. 1. Internet History and ARPANET

http://www.livinginternet.com/i/ii.htm

2. 2. An Approach to Identity Theft Detection Using Social Network Analysis

http://www.computer.org/portal/web/csdl/doi/10.1109/ACIIDS.2009.4

3. Quantitative Growth, Qualitative Standstill: China’s Economic Situation 1368-1800

http://www.historyorb.com/asia/china_economy.shtml

News from Technology

Oscium’s iMSO-104 turns your iPad into a mixed signal oscilloscope

iPad’inizi bir oscillascop’a dönüştürebilirsiniz

Google’s Tablet Usage Survey

Google’ın Tablet kullanımı hakkındaki anket sonuçları

Windows 7 finally overtakes Windows XP’s desktop OS market share (April 2011)

Windows 7, XP masaüstü işletim sistemi market payını aştı  (Nisan 2011)


News from e-Government World (April-1)

News from e-Government World (07 April) [EN]

CHINE INTRODUCES STANDARDİZED LOGO FOR E-GOVERNMENT WEB SİTES

China’s Ministry of Industry and Information Technology has started a work of a standardised government web site logo. The aim of tihs project is to identify government web sites easily and distinguish them from non-government sites. It is also expected to help discover and prevent use of fake web sites that look alike government sites. It will also protect government sites in perspective, seriousness and authority. Official statistics last year showed that there were 54.974 web sites in China with ‘gov.cn’ domain names.

KOREA RELAUNCHES GOVERNMENT NETWORKING WEBSITE IN ENGLISH

Seoul Metropolitan Government launched the English version of we-gov.org for social networking of the ‘World e-Governments Organisation of Cities and Local Governments’ (WeGO)  which is an international organization with the goal of sharing exemplary cases of e-governments between international cities and closing the information gap.

The website is designed to enable cities to share and exchange exemplary cases of e-governments and to communicate with citizens who have an interest in building e-governments. The newly launched WeGo English website is a social networking homepage designed to expedite communication with the leaders of e-governments in cities worldwide.

UK PUBLISHES NEW GOVT ICT STRATEGY DOCUMENT

The UK Cabinet Office has published details of its plans in a new Government ICT Strategy document which aims to improve and open up public service delivery by supporting online transactional services for citizens and businesses, and create channels for collaboration and policy debate.

SRILANKA LAUNCHES E-PASSPORT SERVICES

The Department of Immigration and Emigration of Sri Lanka is planning to introduce biometric passport system within the year to increase travel document security and personal identity protections. Experts from Australia and Hong Kong are preparing feasibility reports on implementing biometric passports. Singapore, Malaysia and Thailand are among the Southeast Asian countries that have started issuing e-passports. The use of e-passports, or biometric passports by 2015, is mandatory for member countries of the International Civil Aviation Organization.

SINGAPORE CONSOLIDATES GOVT BILLS ONLINE

Singapore’s Infocomm Development Authority (IDA) is planning to launch a secure e-mail system allowing citizens to receive correspondences from various government agencies online.

The secure digital mailbox dubbed OneInbox aims to make tracking of bills and statement from different government agencies–from tax statements to TV license renewals and service and conservancy bills—convenient for the citizens. Individuals will be able to access OneInbox through the eCitizen portal (www.ecitizen.gov.sg) using their SingPass.

The proposed features for OneInbox includes SMS alerts to notify the arrival of correspondences in OneInbox; forwarding to preferred email account(s); save a local copy or print friendly version of correspondences and online archival or retention of correspondences. The service will be launched by 2012. The government said it expects about 250,000 citizens to be on OneInbox in the first year, doubling to 500,000 in the second year, and increasing to 800,000 in the third.

For more details, please visithttp://www.futuregov.asia/

E-DEVLET DÜNYASINDAN HABERLER  (07 Nisan) [TR]

ÇİN, E-DEVLET SİTELERİ İÇİN STANDART LOGO UYGULAMASINA BAŞLAYACAK

Çin bilgi Teknolojileri ve Endüstri Bakanlığı, devlet web siteleri için standart logo çalışması başlattı. Bu projenin amacı, devlet web sitelerini kolayca anlayabilmek ve devlet sitesi olmayan sayfalardan ayırdedebilmek. Bu çalışma devlet sitelerine benzetilmiş sahte web sitelerinin de tespitine ve kullanımının önlenmesine yardımcı olacak.  Ayrıca, devlet sitelerinie ciddiyet ve yetkilendirilme anlamında koruma sağlayacak. Geçen yıl yapılan resmi istatistikler, Çinde ‘gov.cn’ uzantılı 54.974 web sitesi olduğunu göstermiştir.

KORE E-DEVLET AĞ WEB SİTESİNİN İNGİLİZCE VERSİYONUNU KULLANIMA AÇTI

Seul Metropolitan Yönetimi, ‘Dünya Şehir ve Yerel Yönetimler e-Devletler Organizasyonu’ WeGO’nun  sosyal ağı  olarak çalışan ‘we-gov.org’ sitesinin İngilizce versiyonunu hazırladı. WeGO, bilgi açığını kapatma amaçlı olarak uluslararası şehirler arasında e-devlet örnek çalışmalarını paylaşmaya yönelik uluslararası bir organizasyondur.

Şehirlerin e-devlet örnek çalışmalarını paylaşmalarını sağlamak üzere tasarlanan bu web sitesi, ayrıca e-devlet projelerine ilgi duyan vatandaşlar ile de iletişim kurmayı amaçlıyor. İngilizce verysiyonu yeni kullanıma açılan bu sosyal ağ sitesinin giriş sayfası, dünya üzerindeli e-devlet liderlerinin iletişimini kolaylaştıracak şekilde hazırlandı.

UK YENİ ICT STRATEJİ DOKÜMANINI YAYINLADI

UK hükümeti, yeni devlet ICT Strateji Dokümanının detaylarını yayınladı. Bu dokümanın amacı, vatandaşlar ve iş dünyası için çevrimiçi servisleri destekleyerek kamu servislerinde iyileştirme ve geliştirme sağlamak, ayrıca görüşme ve işbirliği için kanallar oluşturmayı hedeflemektir.

SRI LANKA E-PASAPORT SERVİSİNİ AÇIYOR

Sri Lanka Göç Dairesi, kişisel kimlik belgesini koruma ve seyahat doküman güvenliğini arttırmak amacı ile bir yıl içerisinde biyometrik pasaport sistemini kullanmayı planlıyor. Avustralya ve Hongkong’dan uzmanlar, biyometrik pasaport uygulamasına ilişkin fizibilite raporunu hazırlıyorlar. Güney Asya ülkelerinden Singapur, Malezya ve Tayland e-pasaport uygulamasını başlatmış durumda. 2015 yılına kadar, Uluslararası Sicil Havacılık Örgütü’ne üye ülkelerde  e-pasaport veya biyometrik pasaport uygulamasına geçiş zorunlu kılınmış durumda.

SINGAPOUR, DEVLET İLE HABERLEŞMEDE GÜVENLİ E-POSTA SİSTEMİ KURMAYI PLANLIYOR

singapur ıda, vatandaşların farklı devlet kurumlarından çevrim içi olarak postaları almaları için güvenli e-posta sistemi oluşturmayı planlıyor. ‘OneInbox’ isimli güvenli elektronik e-posta kutusu, farklı devlet kurumlarından gelen fatura ve vergi, servis bedeli, TV lisans yenilemesi gibi yazıların vatandaşlar tarafından kullanışlı bir biçimde  takip edilmesini hedefliyor. Bireyler vatandaş portalı (www.ecitizen.gov.sg) üzerinden OneInbox sistemine erişebilecek. Sistemin SMS mesajları ile kutuya bir doküman ulaştığını haberdar etme, tercih edilen bir başka e-posta kutusuna gelen dokümanı yönlendirme, yerel bir kopyasını oluşturma ya da çıktı alma ve çevrimiçi arşivleme gibi özellikleri bulunacak. Servis 2012 yılında kullanıma açılacak. Hükümet, ilk yıl 250.000 vatandaş tarafından kullanacağını öngördüğü bu sistemin sonraki yıl 500.000 ve akabindeki yıl 800.000 vatandaşa yaygınlaşacağını tahmin ediyor.